Bir iki aydır arkadaşımla konuştuğumuz bir mesele aklımdan çıkmıyor. Bazı şeyleri neden dert ediyorum, imkanım olduğu halde neden uzaklaşmıyorum, insanları kurtarmaya mı çalışıyorum? Dert müptezeli miyim? Öyle de olabilirim hangimiz dert bağımlısı değiliz ki? Belki bir, iki yıl önce bu yazıyı yazsaydım siz ne dert biliyorsunuz ki kime, neyi tavsiye ediyorsunuz derdim. Arkadaşıma da öyle derdim belki ya da demek isterdim ama sesli söylemezdim.
Bugün artık bazı şeyleri bazı insanların bilemeyeceğini biliyorum. Bilmelerine imkan da yok. Bu bir eksik değil. Bazı şeyler anlatmakla, empatiyle, okumakla daha anlaşılır olmuyor. Yalnızca bilmeye mecbur bırakılanların bildiği şeylerden bahsediyorum. Yalnızlık onlardan biri. Bilen bilmeyenden daha iyi ya da kötü değil. Daha doğru ya da yanlış değil. Daha derinlikli ya da yüzeysel de değil. Bazı anlamaların anlamaktan fazlasına faydası yok bu hayatta.
Yıllar boyunca bir kaç insanı senede bir kere bile olsa gördüğüm için hayata tutunmuş bir insanım. Bir senede bir kere bile görsem başka bir hayat mümkün, başıma gelenler sonsuza kadar gelmek zorunda değil diye düşündüren insanlar onlar. Birileri onca yılın, onca yalnızlığın içinde yalnız değilsin dedi bana. Onca yılın yalnızlığını bilmeyen, o kadarcık ‘yalnız değilsin’in anlamını da bilemiyor.
Kimse beni kurtarmadı, kurtaramazdı da. Yapacak çok şey vardı muhakkak ya da ben olsam öyle yapmazdım diyeyim ama insan insanı kurtaramıyor. Hayatının içine hapsedilmiş, başına bir sürü şey gelmiş bir insan için çoğu insanın umrunda bile olmayacağı küçücük şeylerin kıymeti büyük. Bazen bi’ dünya kadar büyük. Ben kimseyi kurtar(a)mayacağım. Öyle bir derdim olduğunu da sanmıyorum. Ama orada olmanın kıymetini biliyorum. Benim için öyle yapan insanlardan biliyorum. Sadece orada olarak benim de başıma geldi, yalnızlığını anlıyorum demek. Her kim ihtiyaç duyuyorsa.