Engin Nurşani’yi tanımıyorum, müziğini de bilmem. Geçenlerde videodan videoya geçip vakit öldürürken şu kaydına rastladım. Tekrar tekrar izledim. Yaptıkları şeyi böyle tutku ile severek yapan insanları her zaman çok sevdim. İzledikten sonra en son ne zaman uykumu kaçıracak kadar tutku ile bir şeyleri yaptım, bir şeylerle ilgilendim diye düşünmeden edemedim. Merakım hiç eskimedi ama tutkumu 2014-2015 civarında bırakmışım.
Herhalde bana oluyor böyle, eski heveslerim kaybolmuş diye düşünüyordum. Zamanla farkettim etrafımdaki insanların da tartışmayı, konuşmayı, sormayı, bir şeyleri sadece meraktan denemeyi bıraktıklarını. Edebiyat, resim, fotoğraf, teknoloji, siyaset, insan ilişkileri, sevgi, aşk, özen, saygı hemen hepsine dair sorulan meraklı sorular azaldı, tartışmalar neredeyse bitti.
Belki etkisini kendi günlük yaşamımızda şiddetli hissetmiyoruz, yaşadığımız ülkenin geçirdiği 20 yıldan azade değiliz. Ülkemizle birlikte biz de yıpranıyoruz. Benim yaş grubumun toplumsal zamanı ile de ilgili bir taraftan. Eskiden şöyleydi, böyleydi nostaljisi doğru değil. Her şeyin değişmesi normal. Bunca zaman geçiyor bir şeylerin değişmemesi daha garip olmaz mıydı?
“aşkın şiirin ölümün en kolayına gitmek
…
öyle kolay kendisi söylemesi kurtulması öyle kolay
kolaylığından sıkılıyorum
kurtulmak elimden gelmiyor”*
Hepimiz biliyoruz kolaya gitmemenin zahmetini ve o zahmeti kimsenin çekmediğini. Yaşama sırası gelen; bunca zahmeti çekmeye gönüllü tek salak ben miyim diye soruyor haklı olarak. Öte taraftan da hepimiz bize dayatılan kolaycılıktan, kestirmecilikten, özensizlikten şikayet ediyoruz. Kurtulmak da hiçbirimizin elinden gelmiyor. İnsanın çekmek isteyeceği, çekebileceği zahmetin sınırları var. Uyum sağlamalıyız orası muhakkak, uyum bizi hayatta tutuyor.
“Bu uyum korkunçtur Yakup!”**
Uzun zamandır uyumun ayarı biraz kaçmış gibi. Turgut Uyar’ın “Dünyanın En Güzel Arabistanı” 1959’da, Edip Cansever’in “Çağrılmayan Yakup”’u 1966’da yayımlandı. Tarihe aklımızla, hızımızla, teknolojimizle tur bindiriyoruz ama aynı pistin etrafında dönüp durduğumuzun farkında değiliz. İlerlemiyoruz. Değişmekle unutmak birbirine karışıyor gittikçe. Tekrar tekrar aynı yoksunlukları, aynı toplumsal sorunları yaşıyoruz.
Yaşlanmak eskiden bilgelik, hatırlamak ve değişimin sürekliliğiymiş. Artık yaşlanmıyoruz da sadece eskiyoruz sanki. İş için bir çok kez Avrupa ülkelerine gittiği halde hiçbir yerini gezmemiş, görmemiş biriyle tanıştım Mersin’de. İnsan merak etmeyince hayret edeceği şeyleri de görmüyor önünden defalarca geçse bile. Tuğçe Isıyel “bir insanın başına gelebilecek en kötü şey hayret duygusunu kaybetmek olmalı” diye yazmıştı . Merak etmeyen hayret edebilir mi? Hayret etmeyen merak edebilir mi? Uyumun bu kadarı ruhen intihar etmek değil mi?
* Eski Kırık Bardaklar, Turgut Uyar
** Çağrılmayan Yakup, Edip Cansever