Bazı fotoğraflara bakınca insan “bir şeyler eksik” diyor. Keşke o da burada olsaydı. Keşke birlikte gülebilseydik. Hayatta eksik kalmanın ne çok biçimi var. Doğrular, yanlışlar, haklılar, haksızlar, artılar, eksiler, olmalar, olamamalar, fedakarlıklar, bencillikler, anlat(a)mamalar, anla(ya)mamalar, zaman, mesafe, hastalık, ölüm…
2015 yılında çektirdiğimiz bu fotoğrafı çok seviyorum. Keyfim nasıl olursa olsun, her baktığımda, her aklıma geldiğinde yüzümde bir gülümseme. Selfiyi çeken erkek kardeşim. Masada kardeşimin eşi, ben, kucağımda oturan 8 aylık yeğenim, abim, inşaata yardım eden ustamız, annem, büyük kız kardeşim ve küçük kız kardeşim. Yıllardır yapılmamış, ilgilenilmemiş işleri yapmaya çalışıyoruz birlikte. Ortalık dağınık, herkes yorgun, sandalyeler takım değil. Göründüğünden çok daha fazla dağınık aslında her şey. Ve herkes göründüğünden çok daha fazla yorgun. Birçok fotoğrafta olduğu gibi deklanşöre basan; düşündüğünden çok daha fazla hayal kırıklığını çekiyor*.
Fotoğrafta güzel bir şey var ya da bir gariplik mi demeli? Hepimizin yüzü gülüyor. Normalde yüzümüz gülmez bizim aile fotoğraflarımızda. Babam amatör fotoğrafçı olduğu ve yüzlerce fotoğrafımızı çektiği halde yüzümüzün güldüğü fotoğrafımızı bulmanız biraz zor. Fotoğraftaki her insan, bir şeylere rağmen gülüyor. Hepimizin kendince nedenleri var gül(e)memek için. Bu fotoğrafta babam eksik. Fotoğraftaki sekiz insanın yüzü de maalesef bu yüzden gülüyor. Hayatta, bir insanın eksikliğinden mutlu olmak zorunda kalmak da var. Varmış. Sağolsun babam, bütün bir ömrünü insanları varlığıyla değil de yokluğuyla mutlu etmeye adadı. Bu uğurdaki yoğun çabalarına halen devam ediyor.
Kendimi bildim bileli kutlamaktan en ‘keyif’ aldığım özel gün babalar günü. Hep kendi başıma akşama kadar, bira içip kutlarım. 364 gün ne yaptığını, nasıl yaşadığını hiç düşünmeyen bütün insanlar gibi babam da hep “gün”ünün kutlanmasını bekler. 40 yıl boyunca benden ve diğer insanlardan alınan günlere karşılık o 1(sayıyla bir) günü ondan alıyorum yine. Biliyorum bir şey değil. Biliyorum babam ve diğer bir çok kişi iki gün sonra unutacak, bu yazı da unutulacak. Biliyorum varlığınızdan haberi bile olmayan bir şeytanı taşlamak gibi. Biliyorum iyi, güzel şeyler değil. Ama işte buradayım. Yine bir babalar gününü kendi kendime kutluyorum. Yani çok üzgünüm.
* to shoot a photo diyor gavurlar yani çekmek değil ateş etmek. Belki de öyledir etimolojik kökeninden ve hikayesinden bağımsız olarak. Eksiltmek gibi belki?