Süper kahramanın ölümü üzerine

Oldum olası ürkerim kolayına değişebilen insandan. “Değiştim” derken yüzünden bir gölge, gözlerinden bir burukluk geçmeyenlerden. Nelerini geride bırakmış diye merak ederim, yara izlerini ararım değişiminin. Çoğunlukla bulamam, göstersene diyesim gelir, kesilen yerlerini. Demem, ne gerek var. devamı...

Günce: Kırık düğme

Bu sabah yine gömleğin yarısı kırılmış son düğmesi ile bir süre bakıştık. Neyse sonra hallederimlerime bir tane daha ekleyip ilikledim. Hep düzgünmüş gibi yapma alışkanlığından mı yoksa yarım da olsa düğme düğmedir diye mi düşünüyorum. Yerinde durmayacağını bildiğim halde iliklemeye devam ediyorum. Son düğme değil de ilk düğme olsaydı öyle mi yapardım acaba. Gömleği hiç mi giymezdim yoksa. Bez çantamın da sapı eskiyip koptu onu da dikmedim. Hırkamda ufak bir yama yeri var onu da yamamadım. Deri ceketin astarı aylar önce sökülmeye başladı, dikmedikçe sökük büyüyor. Üçüncü bir iç cep muamelesi yapabilecek kadar büyüdü. devamı...

Güzel ve keyifli bi’ hayat…

Günlük hayatta yakınlarımdaysanız benden sık sık duymuşsunuzdur bu iki kelimeyi son zamanlarda. Güzel ve keyifli bir hayat. Ya da güzel ve meraklı bir hayat. Bunlardan bahsedince iki farklı yanıt(tepki mi demeli?) alıyorum genelde. Benim zaten kendime göre bir düzenim var memnunum ya da ne güzelliği, ne keyfi allasen, senin tuzun kuru tabii bunları düşünecek kadar. Bugünkü yaşamıma dışarıdan bakan birinin tuzumun ne kadar da kuru olduğunu düşünmesine şaşırmıyorum. İşim iyi, çocuğum yok, yaşamak istediğim gibi yaşıyorum, şehirden kaçabilmişim köyümde kurulu düzenim var, kafama göre geziyorum ..vs ..vs. Hayatımdan şikayetçi değilim, memnunum hatta ama nedeni yukarıdaki liste ya da devamı değil. İnsanları uzun yıllardır tanıyor olsak bile yaşamlarını bugünlerine bakarak değerlendiriyoruz. Ne geçmişlerine(başlarına gelenlere) ne de geleceklerine(yapmak istediklerine) pek önem vermiyoruz. Kendimize ve hayata öyle baktığımız için belki, belki de öylesi daha kolay olduğu için. Bunun böyle olmasına şaşırdığımı, kızdığımı söyleyemem. Birlikte büyüdüğüm kardeşlerim bile üniversiteyi bitirdiğimde ve biraz hayatlarımız değiştiğinde “Sen rahatsın tabii” demişlerdi. Haksız değillerdi rahatlamıştım, haklı mıydılar? Bütün bunların doğru mu yanlış mı, haklı mı haksız mı olduğuyla pek de ilgilenmiyorum açıkçası. Bu ve benzeri çoğu sorunun doğru yanıtı “Ne fark eder?”. Haklı olunsa bunun kimin hayatına ne faydası var, haksız olunsa ne? devamı...

O sacerdote ateu*: İmansız rahip

Dert ettiğim meselelerle yatıp kalktığından mı, başkarakterine hem hayatımın hem kendimin çok benzemesinden mi bilemiyorum. Çok sevdim Lizbon’a Gece Treni’ni. ‘İmansız rahip’i de kendimle özdeşleştirdim. Çocukluğunda aldığı eğitimiyle, bilgisiyle, geçmişiyle tam bir rahip ve görmezden gelmediği şeyler, insani değerleri nedeniyle de zorunlu bir ‘imansız’. Bu ikilikten çok şikayetçiydim uzun yıllar. Çelişik, isyankar, gel gitli. Çoğu insan gibi 40’a geldim duruldum, çelişkilerim bitti diyemem. Çünkü çoğu insanın olgunlaşmak dediği şeyin yılgınlık, kabullenmişlik ve hayattan vazgeçmişlik olduğunu artık iyi biliyorum. Rahipliğin de imansızlığın da hayatta anlamlı olduğu yerler var. Rahmetli Lenin’in dediği gibi bazı şeyler de biraz papazların kendi çelişkisi. devamı...

İnsan insanı derdinden tanır: Yalnızlık

Bir iki aydır arkadaşımla konuştuğumuz bir mesele aklımdan çıkmıyor. Bazı şeyleri neden dert ediyorum, imkanım olduğu halde neden uzaklaşmıyorum, insanları kurtarmaya mı çalışıyorum? Dert müptezeli miyim? Öyle de olabilirim hangimiz dert bağımlısı değiliz ki? Belki bir, iki yıl önce bu yazıyı yazsaydım siz ne dert biliyorsunuz ki kime, neyi tavsiye ediyorsunuz derdim. Arkadaşıma da öyle derdim belki ya da demek isterdim ama sesli söylemezdim. devamı...

Günce: Bu fotoğrafta ne var?

[Tövbe estağfurullah](https://www.instagram.com/p/CuOa9MINvOZ/)Tövbe estağfurullah

Bu günce benim için bir dönemin kapandığının yeni bir yaşamın başladığının güncesi. Muhakkak hayatta böyle keskin geçişler yok. Siyah beyaz yerler değil buralar. Bir kitap okuyunca değişen hayatlar, bir sabah kalkınca artık eskisi olmayacağımlar. Keşke gerçek hayatta da olsalar ama yoklar. Neredeyse 5 yıl süren bir yolculuğun uğrağı buralar.

Bu fotoğraf 2022 Ağustos’unda, Tavak Köyünde çekildi. Ve bu fotoğrafta bir çok şey var; devamı...

Hayır diyememe sanatı

Edvard Munch, Çığlık ya da diğer adıyla Hayıııır :) Edvard Munch, Çığlık ya da diğer adıyla Hayıııır :)

‘Hayır demek’ deyince insanın aklına ilk kişisel gelişim şeyleri geliyor. Accık da ‘nasıl da kişisel gelişemedik?’ onları mı konuşsak. Şaka şaka :). Hayır demenin toplumsal zorlukları ile ilgili biraz dert yanmaya geldim. devamı...

Japonlar çok gururlu insanlardır…

Kojiri Tsutomu, Downtown Ruins, 1973-4Kojiri Tsutomu, Downtown Ruins, 1973-4

Yakın zamanda bir seyahatten daha döndükten sonra batıya, kültürüne, ‘özgür’ basınına, demokrasisine dair uzun bir yazı dizisine başlamaya karar verdim. Ancak bu o yazı dizisinden bir tanesi değil, ufak bir girişi diyelim. devamı...

Güle güle Hafız

[Amcalar ve yeğenler](https://www.instagram.com/p/B7rOYExgOey/)Amcalar ve yeğenler

Yola çıkarken seni bir daha göremeyeceğimi hiç düşünmemiştim be hafız. Helalleşmek için aradığından bu yana her şey zor. Sana yazmayı çok istedim. Ne senin bir şey okuyacak halin kalmıştı. Sana/seni yazmak yakında öleceğini kabul etmek gibi miydi neydi. Ne bileyim. Bugün cenazen var. Ben de dünyanın öbür ucundayım. devamı...

40. yaş ve terapi

Bu yazıyı yazmaya iki yıl önce ‘100. seans ve 3.5 yıllık terapinin ardından’ diye başlamıştım. Hiç bitirip yayınlamadım. Bugün artık 5 yıl ve 175 seanstan fazla olmuş. Yarın 40 oluyorum ve bu güzel yaşın, doğum gününü kutlamanın en güzel yolunun, terapiden bahsetmek olduğunu hissediyorum. devamı...

  Eski